Yazı çemberi 6 dakika yazılarından, 21.05.2013
Tanıştığımızda henüz küçücük bir çocuktum otobüslerle. O günlerden kalma bir alışkanlığım vardır. Eğer boş yer bulup oturabildiysem çevremdekileri gözlemeyi, her biri hakkında hayat hikayeleri kurgulamayı severim otobüslerde.
Tanışmamızın üzerinden neredeyse yarım asır geçti. Her şey gibi onlar da değişti elbet. Şöförlerin vites değiştirmesiyle homur homur homurdanan, her frene bastığında içindekileri yerlerinden fırlatanlar gitti, yepyeni teknolojilerle donatılmış, ineceğiniz durağı ekranda görebildiğiniz, hatta konuşan otobüsler geldi.
Sarımsak kokusunun acı ter kokusuyla karıştığı bedenler, ciyak feryat ağlayan bir türlü susturulamayan bebeler, eğe kurdu gibi anasını babasını istekleriyle oyan mızmız çocuklar, işe güce yetişmeye çalışanlar, ben oturayım da gerisi önemli değil deyip itiş kakış yapıp etrafını hiçe sayanlar ve kalabalığı fırsat bilen nice kötü emelliler. Bunlar hiç mi hiç değişmediler. Üstelik bir de bunlara yol boyunca bağıra çağıra ceplerinde durması gerekirken ellerinde duran telefonlarıyla konuşanlar eklendi. Artık otobüslerde yemek tarifinden tutun da evlilikler, boşanmalar, kaynana gelin dedikoduları ve hayata dair ne varsa hepsi konuşuluyor.
İşte bu yüzden en büyük değişiklik benim durumumda oldu. Çocukluğumdan beri içimi saran o merak duygusu o yaşam kurgulama, hayal kurma dürtüsü maalesef cep telefonlarıyla son buldu.