Günaydın,
Otuzuncu gün dediğime bakmayın; ben günlük tutalı otuz, evden çıkmayalı kırk günü geçti. Zaman temasını, zamanla olan ilişkilerimizi gözden geçiriyoruz bu ara. Gerek sanal çalışmalarda gerekse kendi kendimize kaldığımız anlarda. Benim için sabah yataktan kalkarken kendini hatırlatıyor zaman dediğimiz. Tiroid ilacımı unutmamak için baş ucumda tutuyorum ya işte orada geliyor kendilerini. Normal şartlarda haftalık kutudadır ilaçlarım ve arada gün kaçırmamak için sırayla içerim. Bu dönemde gün sırasına bakmadan içtiğimi fark ettim önce.Hangi gün kutuyu doldurduğumu not etmişim ona göre içiyorum Yedi gün dolunca kutu boşalıyor. İşte bu bile garip bir şekilde zamandan koptuğumu gösteriyor.Gözümü açıyorum ve bugün günlerden ne sorusu gelmiyor zihnime.Her gün aynıymış gibi tüketmeye başlıyorum zamanı. O da bizi değiştiriyor; saçlar uzuyor, şekilsizleşiyor, boya arıyor bazı bazı…Saçımı boyadım nihayet.Zaten evde boyuyor, önlere hafifçe bir renk atıyordum. Tam kırk gündür ihtiyaç duymadığımı fark ettim ve dedim ki, sen kimin için yapıyordun bunu… Kendi göz zevkin, kendine dış gözle baktığında görmek istediğin Işıl için. Eeee! O zaman sıva kolları. Moral oldu. Bugün zoom ile dersimiz var ve ben ekranda kendimle buluşacağım. Oh! iyi oldu. Zamanın geçişini ellerimde gözlüyorum.Tırnaklarım uzuyor. Kısaltıyorum. Zamana çelme takarcasına.
Internet demiştim; internet bağlantımızda sorun var. yoğunluktan mı yokse bizim buradaki alt yapı mı. Aklımın ermediği işler. Çok mu önemli… Evet bu dönemde hele çok önemli.Hayatımız değişecek sadeleşeceğiz söylemleri iyi hoş da ya teknolojik sadeleşme…
Okumaya, yazmaya, paylaşmaya zaman bulduğumuz günlerde sevgiyle kalınız.