Sütlü Simit

SAİME ARICIOĞLU/ 2021

Sokaktan gelip geçenleri görebildiğim onlarla ayni hizada bir evde oturmuş muydum hiç… Ne zaman yazmaya otursam yine yaşanmışlıklara gidiyor elim. Zihnim, kendinde var olanı ortaya çıkarıyor. Eh, Bazen onu da dinlemek lazım. Başlayayım o zaman.

Yıl  bin dokuz yüz seksen beş. Ocak ayı. Sıcacık bir odadan karlı sokağı izlemenin keyfiyle yaşadığım Ankara kışlarını hiç unutmadım.Pansiyonerdim. Işıklarda uyusun çok iyi bir ev sahibim vardı. Yalnız yaşıyor, üç odalı evinin  iki odasını da kız öğrencilere kiraya veriyordu. Okula o kadar yakındı ki. Kalın duvarlı sıcacık bir odaydı. Evin kocaman yemek masası da benim payıma düşmüştü. Ortada gaz sobam, duvar kenarında tek kişilik yatağım, gömme bir dolabım vardı.

Karlı bir kış günü pencerenin önünde masanın başında oturmuş çalışacak derslerle seyredilecek kar tanelerini yarıştırıyorum düşüncelerimde. Ve sokaktan bir kadın geçiyor. Kayıp düşmemek için sanırım  bahçemizin parmaklıklarına tutunuyor. Göz göze geliyoruz. Kadın beni ben kadını görüyoruz. . Belli belirsiz bir selam veriyor. Başıyla boynunu sarıp sarmaladığı şalıyla tanışmıştım zamanında. Bir de yorgunluğuyla. İfadesi canlı. Yaşayan gözlerle bakıyor. Ne anlatır bana bu bir anlık bakış? Anlatmalı mı? Mecbur değil hiçbir şeye. Gülümsemesi bile gerekmiyor. Düşmemek için tutunduğu korkuluğun demirine sıkıca sarılmış elinde kahverengi eldivenleri . Tıpkı şalı gibi kahve tonlarıyla çizgiler atılmış. Biliyorum parmakları üşüyor. Savrulan kar içine içine dolmasın diye gözlerini kısmış. Omuzlarında kar taneleri . Onun hikayesini biliyorum. Tanıyoruz birbirimizi. Komşumuz. Benden  on yaş kadar büyük. Sınav günlerinde beni uyandırması için rica ederim. O da sağ olsun kırmaz elinden geleni yapar. Öyle ki zili çalıp duyuramadığında oklavasıyla bahçeden camımı tıklata tıklata illa ki uyandırır. Ne diyeyim o kadar ağırdır ki uykum. Ne zil ne de seslenmek kar eder.

Gelelim o güne. Görünmeyen elinde Ankara’nın sıcacık sütlü simitleri ve içi krema dolu Alman pastasını taşıyor.

Nereden mi biliyorum? Hikaye bu ya; gerçekte olanı sadece tanrı bilir. Her şey olabilir. Ya da hiç biri …Yazan kalemiyle oya gibi işler de işler. Yeteneği hayal gücü, hayal gücü yeteneği kadardır.

Ah o sütlü simitler. Gidip ben de alayım. Çayı da sobanın üzerine koyarım. Gelene kadar demlenir. Sonra oturup da afiyetle yerim. Bu da olabilir. Benim ruhum da kadının ki gibi uçuşarak dolanmakta mıdır? Ooo çok sıkıcı oldu. Alman pastası bulsam da yesem. Yada sütlü simit. Bu gün de geçmişteki keyfi alır mıyım? Gerçek den keyifli miydi? Ben şu anda o anı özlediğim için mi hissetiklerim bu kadar güzel.

Kadın yeterince dinlenmiş olmalı ki korkuluklara tutuna tutuna yürümeye devam edip  görme alanımdan çıkıyor. Benim de canım simit istiyor ama evde ekmek peynir var, onları da yesem olur. Dışarı çıkamam.Hem üşürüm ben şimdi. Üşürüm ben çok üşürüm. Çay demleyeyim bari. Zilin sesi olanı olacağı aklımdan çıkarıverdi. Kapımda beni çağırıyor.

 -Çay demledim,” hadi sen de gel, hem simitle Alman pastası aldım. Hadi kuzum hadi üşütme evi,  bekliyorum.

İşte tam da böyle olmuştu o zil sesinden sonrası. Bu ne ilk ne de son daveti olacaktı evine. O pansiyonda kaldığım sürece bana abla, kardeş, anne oldu. Göz kulak oldu. Çok yalnızdı. Çocuğu yoktu. Eşi bütün gün çalışırdı. Doğuştan gelen şeker hastasıydı. Gözleri  de hasar görmüştü şekerden. İnsülin iğnelerini  arada bana vurdururdu. Şimdi daha iyi hatırlıyorum diyetinde yasak olduğu için fırından  aldıklarını yemezdi ki. Onlar sırf benim içindi. Bütün ailesi İstanbul da yaşarken o  oradaydı benim gibi.  Bazen anlatırdı hayatından  ufak ufak bir şeyler. Gençlik vardı serde anlamazdım?

Sonra sonra dönüp baktığımda anılara gördüm benimle dertleşmeye çalışmış olduğunu. Oysa ben sadece dinlerdim Ve unuturdum o kapıdan çıkınca. Zaten onun da derdi dinlenilmekti ya….

Saime Arıcıoğlu 2021

  •  
    •  
    •  
Reklam