Bizim buralarda enginar zamanı. Yer gök enginar. Durum böyle olunca, geçen yıl öykü atölyesine sadece dört sözcükten yola çıkarak yazmaya çalıştığım bu öykü denemesi aklıma düşüverdi.Paylaşayım dedim.
Sözcükler : Tüy,gözlük,kedi,duvar
Mayıs 2015
Gözlüğünü çıkarttı. Önce ağzıyla hohladı sonra mendiliyle iyice temizlemeye çalıştı. Olmadı. Sabahtan beri ocak başındaydı. Yağ buharı olmuştu camlar. Bu kez alkollü cam temizleyicisinden azıcık püskürttü camlara. Yeniden kuruladı, saplarından dikkatle tutup gözüne taktı. Oh be, dünya varmış diye geçirdi içinden. Gözlüksüz; dünyası duvardı. Geçen kış gözlüğünü bıraktığı yeri bulamayınca evin içinde deli danalar gibi dönenirken, zavallı Pamuk’un kuyruğuna öyle bir basmıştı ki, garibim feleğini şaşırmış, ciyak feryat evden dışarı uğrarken kuyruğunun ucunu yarı yolda bırakmıştı. O gün bugün Pamuk, Gönül’ün ayak seslerini duyunca Necmi babasının kucağına zıplayıp kendini garantiye alıyordu.
Pazar kurulduğu günler bir türlü mutfaktan çıkamazdı. Sebzeler taze taze ayıklanıp pişmeli, meyveler yıkanıp dolaba kalkmalıydı. Yine ikindiyi bulmuş, işi bitmemişti. Masanın üzerinde boyun bükmüş yatan enginarlara baktı.
“Nereden esti bugün aklına ayıklanmamış enginar almak Necmi Bey ?” Diye verandada oturan kocasına seslendi. Sonra sesini küçültüp, “Eski köye yeni âdet” diye söylenmeye başladı. Hani ayıklamak bir şey değil de şu enginarın tüyleri yok muydu, işte onları ellemekten haz etmezdi Gönül. Çocukluğunda da tüylü şeyleri elleyemez, şeftaliyi bile annesi soyar önüne koyardı. Kendisi anne olunca işler değişmiş, her şeye alışmıştı ama enginar başkaydı. Üstelik iyi temizlenmeyince de yemeği bir şeye benzemiyor, kapkara oluyordu. Keskin bir bıçakla enginarların saplarını kesti, dış yapraklarını tek tek koparttı. ‘Doktorum’ programında duymuştu, bu yaprakları atmamalı, kaynatıp suyunu içmeliymiş. Madem elime geldiler, bari işe yarasınlar, diye düşündü. Sıra enginarların göbeğindeki tüylere gelince yine seslendi. “Necmiii, Necmi, ne işlerdesin yine? Hadi biraz yardıma gel bakalım.” Cevap alamayınca mutfağın kapısından başını uzattı. Kocasının sallanan koltuğunu görünce sustu. Pamuk Gönül’ün sesini duyar duymaz dikleşmiş, guruldamaya başlamıştı. “Yine şekerleme yapıyorlar baba oğul. Aman neyse, hafiyelik yapacağına uyusun daha iyi” diye mırıldanarak isteksizce işine döndü.
Necmi Bey emniyette pek sevilen bir baş komiserdi. Tam da amirlik beklediği günlerde yönetimle başı derde girince hakkında soruşturma açılmış, erkenden emekli edilmişti. Altı aydır hayatları alt üst olmuştu. Necmi değil yeni hayatına alışmak, olanı biteni henüz hazmedememişti. Önceleri sevenleri kapısından ayrılmamış, sıkıntılı günlerinde onu yalnız bırakmamışlardı. Oysa şimdi onunla birlikte görülenlerden bile sorguya alınanlar olunca dost bildikleri yavaş yavaş erimiş, dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla bilinen baş komiserimiz kendi yalnızlığıyla baş başa kalmıştı. Sabah erkenden kalkıp daireye gidecekmiş gibi tıraş oluyor, giyinip kendini sokağa atıveriyordu. Sonra kendini ya vapurda karşıya geçerken buluyordu, ya da alışveriş merkezlerinin birinde şüphe duyduğu birinin peşinde. Alışkanlıklarından vazgeçmesi hiç kolay olmayacaktı; sokakta yürürken bile her an bir olay olacakmış gibi, eli hayali bir tabancayı tutarcasına cebindeydi. Evde de hayat farklı değildi. Telefonları dinlemeye kalkıyor, apartmanda kuş uçurtmuyor, geleni gideni kontrol ediyordu. İyi ki akşamüstleri televizyonda “Arka Sokaklar” dizisinin tekrarı vardı da Necmi dizinin karşısından kalkmıyordu da Gönül o saatlerde ancak rahat nefes alabiliyordu.
“Doktorum” programı aklına gelince televizyonu açtı. Birazdan en sevdiği yemek yarışması başlayacaktı. Enginarları olduğu gibi limonlu su dolu tasa bıraktı. Ocakta demlenen çaydan bardaklara doldurdu, yanına birer dilim de kek alıp verandaya geçti. Kuyruksuz kedi Pamuk Necmi Bey’in kokusu sinmiş koltuğunda sallanarak uyuyordu ama kendisi ortada yoktu. Hangi arada derede çıkıvermişti ona görünmeden acaba…
“Haber vermeden çıktığına göre kim bilir hangi olmayacak işin peşindesin be adam” diye söylenmeye başladı. Telefonuna da ulaşılmıyordu. Ne yapsam, nerede arasam acaba. Başımıza yine bir iş açmasa bari. Çok değil daha birkaç hafta önceydi, Gönül’ün lise arkadaşları çaya gelmişti. Necmi o gün evdeydi. Kadın dedikodularına kulak verip, hafiyeliğe soyununca neredeyse en yakın arkadaşlarından birinin evliliğini bozacaktı. Oysa çalışırken hiç kimsenin özeline karışmazdı. Zaten vakti de olmazdı ya. Şimdi oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibiydi.
Dakikalar geçmek bilmiyordu. Gönül iyice merak etmeye başladı. Önce tek tek gidebileceği arkadaşlarını aradı. Yok, hiç biri görmemişti Necmi’yi. En son kız kardeşini aradı. “Merak etme yengeciğim, abimi bilmez gibisin, gelir birazdan” demişti görümcesi.
İçindeki sıkıntıyı yatıştıramamıştı bu sözler. Tekrar verandaya çıktı; yerinde duramıyordu, gözünü yola dikti beklemeye başladı. İçinde bir sıkıntı vardı. Az sonra karşı komşunun kızı Leyla’nın telâşlı el kol hareketleri yaparak geldiğini gördü.
-Gönül teyze, Gönül teyze, Necmi amcayı duydun mu?
– Leylâ kızım, hayırdır inşallah! Zaten meraktan öldüm, bittim. Yoksa Necmi amcan? Ah başımıza gelenler!
– Gönül teyzeciğim, dur sakin ol! Ben kendisini görmedim de pazarcılardan duydum.
-Kız, anlat çabuk, şimdi bayılacağım. Ah, Necmi ah!
-Merak edecek bir şey yok canım, karakola götürmüşler Necmi amcayı. Kadının biri hırsız var, diye ortalığı ayağa kaldırınca Necmi amca tezgâhların arasına dalıvermiş, hırsızı yakalayacağım diye pazarı birbirine katmış. Hırsız yakalanmasına yakalanmış ama pazarcılar da zabıta da Necmi amcadan şikâyetçi olunca…
-Aman Allah’ım! Görüyor musun şu adamın yaptığını… Olaysız günümüz geçmeyecek mi bizim acaba ?
-Ha, al bak şu torbayı Musa abi verdi. Hani şu köşede enginar satan var ya, o işte. Komserimin hanımına selam söyle, bir güzel ayıkladım, limonlu suya koydum, afiyetle yesinler, parasını da düşünmesin, haftaya alırım artık, komserim hırsızı yakalayacağım derken ayıklattığı enginarları unutuverdi, dedi.
Birden tüm endişeleri silindi. İçi bir hoş oldu, duygulanmıştı. Gözleri de gözlüğünün camları da buğulandı. Mendilini arıyordu ki, Necmi’nin kokusunu alan Pamuk ayaklarının arasından hızla geçerek verandadan dışarı atladı.