2014 Mart
Bak postacı geliyor, selâm veriyor,
Herkes ona bakıyor, merak ediyor.
Merakla beklenen postacı günlerini ben hatırlıyorum desem yaşım ortaya çıkacak.Ne yapayım çıkarsa çıksın. Burada çıkmazsa bundan sonra yazacaklarım kesin çıkacak iyisi mi boş vereyim, gitsin.İnsan yaş aldıkça çocukluk günlerinden söz etmeye daha çok özlem duyuyor galiba. Mesela şu yukarıdaki dizeler nereden aklıma geldi sanırsınız, Judith Liberman’dan aldığım masallar ve hikâye anlatıcılığı dersinden. Evet, işte gördünüz mü bu yaşta masallara geri dönmüşüm. Aaaa dalga geçmek yok. Bakın bu ders sahne sanatlarına giriş gibi bir şey, yani hem beden dili hem ses öğretisi, şarkı söylemek, hah işte onu diyordum, şarkı söyleyeceksiniz dedi hocamız ve ben kalakaldım. Hiç şarkı sözü bilmem ki ezberden. Zavallı kurs arkadaşlarım neredeyse yarım saat benim postacının gelmesini bekleyip durdular. Aralarına sıkışıp kalıştım ama inanın çok güzel söylüyorum bu iki satırı. Bir dahaki sefere de ;
Yağmur hanım bak bana,
Hiç yakışmıyor bu sana,
Haydi sen git artık,
Başka bahçeleri sula mı derim acaba… Yok canım bu şarkı değil sanırım bir tekerlemeydi tıpkı hafızama kazınmış bir radyo reklamı gibi:
BAK BAK YÜKSEK KALDIRIMDA
Bak bak ne demekti? Yüksek kaldırım neresiydi? Hatırlayan var mı? Yok anacığım, sakın hatırlamayın. Yaşınız ortaya çıkar sonra. Bakın beni örnek alın; ben böyle bir şeyi hiiiiiç mi hiç hatırlamıyorum.