MUM
Beni romantik anılara götürmesini dilerdim “mum” kelimesinin; hakkında yazmaya başladığımda.. Durup düşünecek sürem olsa, öyle de olurdu elbet. Ya minik minik teelightların süslediği loş bir mekânda yudum yudum içine çekeceğin sevgi dolu dakikalar, ya da uzun ince kırmızı mumlarla dolu şatafatlı bir sofrada buluşup el ele tutuşmalar gelebilirdi kalemimin ucuna. Ya da titrek mum ışığında yazılan eski aşk mektupları. Ne bileyim ben düşünebilseydim eğer bulurdum kesin bir şeyler.Oysa altı dakikada soluk soluğa yazmaya kalkışınca “mumu”, ilk aklıma gelen kolumdaki yanık izi. Unutamadığım o acı. Ancak yıllar öncenin tatsız bir anısı dökülüyor bu satırlara.
Mutfağın yanındaki çalışma odamdayım.Batik yapıyorum; mumlu.Ocağın üzerinde bir konserve kutusunda parafin ısınıyor. Çocuklar odalarında uyumakta. Ya da ben öyle sanıyorum. Teneke kutunun alev aldığını mı yoksa küçük kızımın bana doğru koştuğunu gördüm bilmiyorum. Mutfakta cam açık. Ben gözü dönmüş bir anne. Alevler kutuyu sarmış. Can havliyle yapışıyorum ve alev topu camdan dışarı gidiyor. Yıllar geçiyor her şey çoktan unutulmuş. Unutulmayan sadece sağ kolumdan silinmeyen yara izi.