Müge Çakır Ocak 2020
Geç oldu; bu saatte oturup bir kilo bezelyeyi ayıklayıp bol suyla yıkadım.
Aklımda yarın var, zor olacak, epeyce ZOR.. Dinlenmem, toparlanmam,
güçlü, bakımlı görünmem lazım.
Artık biraz uyuyabilsem..
Ama bezelyeler pişmedi? Hepsini tek tek ayıkladım; kabuklarını ayrı tanelerini ayrı kaba aldım. İriymiş bu sefer, ama irilik falan hikaye. Tadarak anlayacaksın iyisini; önce açıp içine, ağzına atıp tadına bakacaksın…
Off yatmam lazım, sabaha dinç uyanmalıyım. Uykusuz ve bakımsız olmaz. Soğanı öldürdüm zeytinyağında, az domatesle bezelyeleri de attım
tencereye; bereket mevsim yaz, domatesler taze.
Şimdi ocağın altını da kıstım mı, ımık ımık pişer güzelim bezelyeler.
Artık sahiden yatmam, dinlenmem lazım. Sahi kaçtaydı yarın mahkemem?
Pişti bezelye; yavaş yavaş, sine sine, içine çeke çeke…
Kendinden vaz geçe vaz geçe PİŞTİ.
Yorgunum… Uzanıyorum, ayaklarım çıplak, üşüyorum..
Soğuk mu hava? Hani mevsim yazdı, taze domates mevsimiydi, YAZDI..
Üşüyen kalbim mi, ben miyim?
Kaçtaydı yarın mahkemem? Saat 13:30.. Saati kurdum, kaldı on iki saat. Bitecek mi bu kadar kolay, bu kadar çabuk ve ani?
Kaç kere güldük beraber, kaç kere tutkuyla öpüştük? Kavga ettik, barıştık sonra birbirimize yapıştık. Sanki, “hiç bitmeyecek gibi”ydik. Hep BİZ’dik…
Ben ne zaman, BEN olmayı bıraktım? Ne zaman BEN’den vazgeçtim. Sen nasıl da BİZ’den vazgeçtin?
Soracak Hakim Bey yarın 13:30’da, Ne zaman karından vazgeçtin? “Bilmeeeem” diyeceksin, bilmem! Belki de BEZELYELER’dendir. Ben hiç bezelye sevmedim ki…
Bizim Bahçe Sen de Yaz Atölyesi